Yemyeşil
muhteşem bir şehir Lüksemburg…
Lüksemburg
hakkında pek fazla bilgimiz yoktu gittiğimizde ancak Lüksemburg’a gittiğimiz
ilk andan itibaren refahtan öldük sanırım J Ülkedeki refah düzeyi
turist olsanız bile hemen kendini hissettiriyor.
Lüksemburg,
Almanya, Belçika ve Fransa’nın ortasında yer almaktadır. Bu nedenle de oldukça
gelişmiş bir ülkedir. Diğer ülkelerde çalışıp, Lüksemburg’da oturan nüfus da
göz ardı edilmeyecek kadar fazladır. Ülkenin başkenti, ülkeyle aynı ismi
taşıyan Lüksemburg’dur. Nüfusu 100.000 civarındadır ve 3 tane resmi dile
sahiptir. Liseyi bitiren herkes bu 3 dili (Lüksemburgca, Almanca ve Fransızca)
anadili gibi konuşmaktadır. Dünya’nın en yüksek GSMH’sına sahip ülkelerinden
biri ve temel ekonomisi bankacılık üzerine kurulu.
Lüksemburg’a
İstanbul’dan direkt uçuş bulunmaktadır. Bu uçuşların dışında Almanya, Belçika,
Fransa veya Hollanda’dan kısa bir yolculuk sonrasında Lüksemburg’a ulaşabilirsiniz.
✈Havaalanı
şehir merkezine 7 km mesafede, ulaşım için taksi pahalı olduğu için 16 veya 29
numaralı otobüsleri kullanarak merkeze ulaşabilirsiniz. 117 numaralı otobüs ile
de merkezden havaalanına ulaşabilirsiniz. Aynı zamanda havaalanından Fransa,
Belçika ve Almanya’ya otobüsler kalkmaktadır.
Görür
görmez aşık olacağınız bu yemyeşil şehir, UNESCO tarafından koruma altına
alınmıştır. Avrupa Birliği üyesi olan ülkede, 1999 yılından beri Euro
kullanılmaktadır.
Çok
pahalı bir şehir olduğunu söylemem gerekiyor. Bir magnet en az 7€ L
Yeme-içme de bir o kadar pahalı. Ancak şarap ve bira konusunda oldukça iyiler.
Kendi markalarına ait biraları, sangriaları mutlaka denemelisiniz.
Şehrin
her yerinde WI-FI bulunuyor. Tuvaletleri de inanılmaz temiz. Yanlış
hatırlamıyorsam tuvaletler de ücretsizdi. Tuvaleti kullanan her kişiden sonra
temizleyen bir kişi girip hemen temizlik yapıyor. Birçok evden daha temiz
tuvaletleri var. J
Şehri hop on hop off ile de gezebilirsiniz. 8 farklı rota mevcut. Toplamda 36 km’lik bir alanda hizmet veriyor. Gitmeden bilgi almak isterseniz tüm bilgiler burada mevcut. Ücret 18€. Çok vaktiniz var ise ulaşım rahat olduğu için kendiniz de gezebilirsiniz.
Ulaşım demişken de Lüksemburg’da toplu taşımanın herkes için ücretsiz olduğunu da büyük bir keyifle belirtmeliyim…
🏨 KONAKLAMA
Su tüm
her yerden içilebilir. Tabii ki isterseniz şişe su da satın alabilirsiniz ancak
musluklardan akan su oldukça temiz ve içilebilir lezzette.
Konaklama
için merkeze yakın bir otel kesinlikle en doğru tercih olacaktır. Biz
havaalanına yakın “İbis Luxemburg Sud”da
kaldığımız için merkeze ulaşım konusunda çok sıkıntı çektik. Hem zor hem de
pahalı olacağı için yarım günümüzü maalesef gezmek yerine otelde harcamak
zorunda kalmıştık. Aracınız var ise oteli kesinlikle tavsiye ederim. Tam 1
günde gezilebiliyor şehir merkezi bu nedenle bir gün bile ayırarak rahatça
gezebilirsiniz Lüksemburg’u… İki gün ayırırsanız da tadından yenmez J
🏃 GEZİLECEK
YERLER
Panaromic Elevator of the
Pfaffenhal
Lüksemburg’da
yapılacak en en en en iyi aktivite diyebiliriz. Ayrıca ücretsiz aktivite olması
sebebiyle de turistler için 1 numaraya yerleşiyor hemen J
Cam asansör, şehri en muhteşem açıdan görmenize olanak sağlıyor. Asansör, şehir
merkezinde bulunan Pescatore Parkı’nı Pfaffenthal bölgesindeki Alzette Vadisi’ne
bağlıyor. 71 metre yükseklikte hareket eden bu asansörü yaya veya bisikletli
olarak kullanabilirsiniz. 06:00-01:00 saatleri arasında hizmet vermektedir.
Adolphe Köprüsü
1900-1903
yıllarında Büyük Dük Adolphe zamanında yapılmıştır. “New Bridge” olarak da
bilinen köprü 153 metredir. Petrusse
Vadisinden de 42 metre yüksekliğe sahiptir. Şehrin önemli simgelerinden
biri olan bu köprünün aynı zamanda özgürlüğü simgelediğine de inanılmış. Şehrin
iki bölümünü de birbirine bağlamaktadır. Araç ile veya yaya olarak
kullanılabilir.
Petrusse Vadisi
Ben
hayatımda bu kadar bakımlı, bu kadar güzel ve göz alabildiğince yeşil hiç
görmemiştim. Mükemmel bir manzarası var ve bakmaya doyamıyorsunuz. Adolphe Köprüsü de bu vadide
bulunmaktadır. Petrusse Nehri de bu vadi boyunca akmakta ve manzaranızın
güzelliğini katlamakta. Vadiye baktığınızda aynı zamanda eskiden şehri korumak
için ne kadar çaba sarfettiklerini ve nasıl inşa ettiklerini de
anlayabiliyorsunuz.
Bock Casemates
963
yılında Kont Siegfried tarafından Bock burnunda bir kale inşa edilmiş. Zaman içerisinde
de duvarlar eklenmiş. Birçok ülkenin saldırılarına karşı güçlü duruşu sebebiyle
“Kuzeyin Cebelitarık’ı” adını almış. Ancak zamanla çoğu bölümü yıkılmış. 1875
yılında son kalan kısımlar da yıkılınca geriye sadece 17 km’lik bu tünel kalıyor.
Merdivenler sayesinde de 40 metre içeriye girmeniz mümkün. Bu tünel ve
kayalıklar Petrus Vadisi’nin muhteşem manzarasına açılıyor.
Place de la Constitution – Anayasa
Meydanı
Turistlerin
en ilgi gösterdikleri yerdir. Anayasa Meydanı’nın inanılmaz güzel bir manzarası
var. Bu mükemmel meydan, yine tüm şehirde olduğu gibi yemyeşil… 1923 yılında “Golden Lady- Gelle Fra”(Monument du
Souvenir) heykeli bu meydana Birinci Dünya Savaşında ölen Lüksemburglular
anısına yapılmış. 20 Ekim 1940’ta Naziler tarafından yıkılmış, 1984 yılında
orijinal görüntüsüyle tekrar kendine yer bulmuştur. Özgürlük ve direnişi
sembolize ettiği için Lüksemburg halkı için de büyük bir önemi var.
Notre Dame Katedrali – Meryem Ana
Katedrali
1613-1621
yılları arasında şimdi Milli Kütüphane olarak hizmet veren kolej için inşa
edilmiş. Kuzey kapısı, yarı Barok yarı Rönesans tarzında yapılmış. 1870 yılında
katedral olmuş, 1935-1938 yılları arasında ise genişletilmiştir. 19.ve
20.yüzyılda vitraylar, heykeller, Neo-Gotik günah çıkarma odaları ve Auguste
Tremont tarafından yapılan bronz kapılar eklenmiştir. Bohemya Kralı, Lüksemburg
kontu ve Büyük Ducal ailesinin vefat eden üyeleri burada yatmaktadır.
Girişindeki iki aslan da Auguste Tremont tarafından yapılmıştır. “Monument de
Souvenir”e oldukça yakın ve yürüyerek katedrale ulaşabilirsiniz. Katedrali
gezmek ücretsiz.
Place d’Armes – Ordu Meydanı
İnanılamayacak
kadar güzel bir meydan.. Aynı zamanda şehrin en kalabalık yeri. O kadar canlı, o
kadar nezih ki gerçekten anlatacak kelime bulamıyorum. Biz rastgele bir kafeye
oturduk, bir Sangria ve bir bira söyledik, tam bu güzel şehrin tadını
çıkarıyorken canlı müzik başladı. Meydanda bulunan ufak sahnede sürekli canlı
müzik olurmuş. Tatilde olmanın keyfi bu güzellik karşısında kat be kat arttı ve
bu şehre aşık olma noktasına geldik J Meydanda aynı zamanda
Michel Lentz ve Edmond de la Fontaine’e ait heykeller de bulunuyor. Bu meydanda
vakit geçirmeden kesinlikle dönmeyin J
Katolik Kilisesi – Eglise Saint
Michel
Biz
tesadüfen bulmuştuk bu kiliseyi J Avrupa’da sürekli
gördüğümüz kiliselerden çok da farklı değil aslında ancak gelmişken ve meşhur
olduğu için biz de hemen girip gezdik. İlk olarak 987 yılında inşa edilmiş
ancak daha sonra sık sık hasar gördüğü için 1519’da bugünkü halini almış. Gotik
mimariye sahip kiliseyi ücretsiz olarak gezebilirsiniz.
Place Guillaume II
Belediye
binası da bu meydanda olduğu için, yerel halkın da koşturmasını (gerçi pek
koşturma denemezdi), günlük hayatını gözlemleme fırsatı bulduk. Belediye binası
yani Hotel de Ville 1830-1838 yılları arasında neoklasik tarzda inşa edilmiş.
1931’den beri girişte Auguste Tremont’a ait 2 adet bronz aslan heykeli girişini
süslemektedir. Turizm ofisi de bu binanın girişinde yer almaktadır.
Meydanda Hollanda Kralı ve Lüksemburg Dükü II.William’ın heykeli bulunuyor. Meydan, Avrupa’da zamanın durduğunu düşündüren meydanların başında geliyor. Tadilat görüntüsü şu anda biraz bozsa da şehrin ruhunu tamamen hissedebileceğiniz güzel yerlerden biri.
Neumünster Abbey- Saint John
Kilisesi
Neumünster
Abbey şehrin önemli noktalarından biri. Grund’da yer alıyor ve halkın toplanma
noktası olmasının yanı sıra aynı zamanda bir kültür merkezi. 1542 yılında yok
edilmesinin ardından 1606 yılında tekrar inşa edilmiş. 1684 yılında yangında
büyük hasar almasından sonra 1688 yılında tekrar inşa edildi ve 1720 yılında da
genişletildi. Daha önce polis karakolu ve hapishane olarak hizmet vermiş, ünlü heykeltıraş
Lucien Wercollier de burada tutsak edilmiş. En son yapılan yenilemeler
sonrasında ise 2004 yılında halka açılmıştır. Bulgaristan ve Romanya 2005
yılında Avrupa Birliği’ne giriş antlaşmasını burada imzalamıştır bu nedenle de
Avrupa açısından önemli bir yeri var diyebiliriz.
St. John Katedrali de Neumünster Abbey’de bulunan, şehrin en önemli yapılarından biri. 1606
yılında inşa edilmiş. 1688 ve 1705 yıllarında yapılan restorasyon sonucunda şu
andaki görünümüne kavuşmuştur. İçerisinde
siyah Bakire Meryem heykeli, barok mobilyalar ve 1710 yapımı piyanosuyla
mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri oluyor. 10:00-12:00, 14:00-18:00
saatleri arasında ücretsiz ziyaret edilirsiniz.
Dükler Sarayı
Grand
Ducal Palace, eski şehir merkezinin tam ortasında bulunuyor. Eskiden belediye
binası olarak inşa edilmiş ancak 1554 yılındaki patlamada yıkılmıştır. Sonraki
yıllarda tekrar inşa edilmiş, 1890 yılından beri de Düklerin resmi konutu
olarak hizmet vermektedir. 1992-1995 yılları arasında da büyük bir restorasyon
sonucu bugünkü halini almıştır. 09:00-18:00 arasında ziyarete açık. Adresi: 17
Rue du Marche-aux-Herbes.
💵 ALIŞVERİŞ
Jonh F. Kennedy Caddesi, Grand Rue ve Rue Philippe II
gezilmesi gereken, canlı caddelerinden en büyükleri… Alışveriş için pahalı bir
şehir olduğu için sokaklarında yürümek, insanları izlemek bu caddelerde çok
keyifli olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder